top of page
  • Seyhan Sevinçler

Oku(ya)madığım Kitaplar ve İzle(ye)mediğim Diziler Üzerine


Okumayı severim. Birbirinden farklı alanlarda, farklı türlerde yazılmış kitaplar okurum. Gençken, hala genç olmadığımdan değil tabi, şimdiki yaşımdan yirmi yıl öncesinden bahsediyorum sadece… o zamanlar bir kitaba başladıysam bitirmek isterdim. Bana zor gelse de, yazılar akmasa da son sayfasına kadar okurdum. Sonra, ne zaman olduğunu bilmiyorum, bu huyumdan vazgeçtim. Bir kitabı okumaya başladığımda konuyu anlamak, yazım diline alışmak için bir miktar okuyorum. Bazı kitaplar konusunun ilgi çekiciliğiyle, konuyu işleyiş tarzıyla ve yazım dilinin akışkanlığıyla beni sarıyor, hızla, keyifle, heyecanla okuyorum. Duygularla ilgili anlatımlar varsa o duyguların içine giriyorum, kah gülüyorum kah gözlerimden yaşlar süzülüyor. Ve türü ne olursa olsun kitaplarımda satırların altını çiziyorum, sevdiğim cümleleri sayfa kenarlarına yazıyorum. Zihnime, kalbime iyice işlesin diye o cümle bir de benim elimden kağıda dökülsün istiyorum. Hatta çok etkilendiklerimi ayrı bir deftere not ediyorum. Kitaplarla böyle bir ilişkim var. Bir miktar tutkulu diyebilirim. Kitap alışverişi konusunda kendimi durdurmakta zorlanıyorum. Büyük kütüphaneler ya da kitapçıları seviyorum.

Tüm bu kitap aşkı yanında bazı kitapları okuyamıyorum. Ve artık okumak için kendimi zorlamıyorum da. Bu davranışımdan dolayı gündeme dair bazı sohbetlerin dışında kalıyorum. Son yıllarda çok popüler olan üçleme romanlar var. Ve ben onları okuyamadım. Grinin elli tonu ve devam kitapları okuyamadıklarımdan. O kadar popülerdi ki bir dönem, herkes okuyordu. Herkes konuşuyordu. Benim de herkesten neyim eksikti. Ben de okuyacaktım. Aldım ilk kitabı, başladım okumaya. İtiraf ediyorum içime fenalıklar bastı. Dur pes etme dedim. Biraz daha oku, akar, gider. Gitmedi. Bıraktım okuyamadım. Filmini izleme heveslisi de olmadım.

Sonra Fi Çi Pi üçlemesi çıktı. Yine müthiş popüler, herkes okuyor, beğeniyor, ayılıyor, bayılıyor. Şöyle bir gözattım, tanıtım yazılarından etkilendim. Hemen e-kitap olarak indirdim telefonuma. Başladım okumaya. Bir roman okumaktan çok, bir Türk dizisi senaryosu için hazırlanan ön yazıyı okuyormuşum hissi oluştu bende. Yine denedim, vazgeçmedim. Fakat olmadı. Yine yapamamıştım. Bıraktım…

Şimdi Fi dizi olarak çıktı karşıma. Kadro şahane. Mehmet Günsür var Ozan Güven var daha da ne olsundu. Sırf onlar için izlenirdi. İzleme teşebbüsünde bulundum mu? Bugüne kadar hayır? Bu arada üç bölüm yayınlanmış. Yine herkes izliyor, herkes konuşuyor. Israrlara dayanamadım. En sonunda bugün açtım Fi 1.sezon 1.Bölüm. Oyuncular çok hoş, özellikle bazı sahnelerin çekimlerini çok beğendim, müzikler güzel, psikoloji hocası olarak sınıfta öğrencilere yapılanlar eğitim hayatımdan tanıdık ve oldukça gerçekçi.

Ve Allah sizi inandırsın tam 35 dakika izledim. Daha fazla dayanamadım. Kapattım.

Sorunum ne? Dikkat eksikliği mi yaşıyorum, sabırsız mıyım? Son 2 yıldır televizyon izleyemiyorum. İnternet üstünden dizi izliyorum zaman zaman. Hatta on gün önce bir dizinin 18 bölümünü 3 günde izledim bitirdim. Tabii ki izlediğim dizinin 1 bölümü 1 saat 17 dakika değil. Olsun olsun 40 dakikadır en fazla. Yeni sezonu olsa onu izlemeye de devam ederdim. Bu duruma baktığımda, bir sorunum olmadığını düşünüyorum.

Bu okuyamama / izleyememe konusunda adı geçen kitaplar ve dizileri elbette sıradan bir okur ve seyirci olarak değerlendiriyorum. Ben ne edebiyat eleştirmeniyim ne de tv/ sinema eleştirmeni.

Keşke okuyabilseydim ve izleyebilseydim. Olmayınca olmuyor. Ben de kendime göre kitaplar ve diziler aramaya devam edeyim. Hayat yapamadıklarımıza odaklanınca pek tatlı değil. O yüzden yapabildiklerime odaklanmayı tercih ediyorum. Hala okunmayı bekleyen pek çok kitap ve izlemediğim onyüzbinmilyon dizi var…

O halde ne diyorum? Okuyamadığım ve izleyemediklerime hoşcakal ve yenileri için:

Sıradaki!…

107 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Başarılı çocuk yetiştirmek isteyenler parmak kaldırsın!

Ebeveyn olma yolculuğu ilk olarak cinsiyet konusunda beklentilerle başlar. Kız olsa... erkek olsa... Çocuğun sağlıksız doğabileceği kaygısıyla insanlar cinsiyet tercihlerini ifade etmeyi bıraksalar da

16 Ağustos ve Sonrası...

1997 yılında Marmara Ünivesite'sinden psikolojik danışman olarak mezun oldum. Yalova'da yaşamayı tercih ettim, ve kendi alanımda iş bulamadım. Kendime hiç uygun olmadığını, ancak deneyimledikten sonra

bottom of page