top of page
  • Seyhan Sevinçler

Çocuğum beni fedakar anne bilmesin...


Anne olmak doğal kabul etsek de çok acayip bir durum. Genlerimizde var, içgüdüsel olarak bildiğimiz ve kabul ettiğimiz bir durum. Bu nedenle hamile kalmaya karar vermek ya da hamile kalmak çok normal kabul ediliyor. Aslında deli işi. Bedenini başka bir insanın büyümesi için kullanmak, bir tohumu ektiğin saksı ve toprak yerine kadın bedenini kullanmak gibi. Hamilelik ve doğum sürecini erkeklere yaşatabilecek gerçekçi bir simülasyon yaptıkları gün dünyanın kalıcı olarak değişeceğine inanıyorum. Hamilelik ve doğum deneyimini anlayabildiği takdirde, hakim olan erkek zihin bir daha geri dönmemecesine farklılaşacaktır. Bu konunun acayipliği üstüne daha çok şey yazabilirim. Kızım 6 yaşında olmasına rağmen ben hamilelik ve doğum olayına hala, her düşündüğümde şaşırabiliyorum.

Bir bebek doğurmakla annelik evinin kapısı açılıyor, ancak o evin içini doldurmak, düzenlemek ve o evde yaşamak bir ömür sürüyor. Bir bebekle birlikte yeni bir yaşam doğuruyor kadın. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Daha hareketli, daha büyüleyici, daha uykusuz, daha enerjik ve aynı zamanda daha yorgun , daha güçsüz bazen daha güçlü, daha cesur ve aynı zamanda daha korkak bambaşka bir hayat başlıyor.

Kadını ayırmayacağım burada, “ebeveyn” olan kişinin hayatı değişiyor. Kadın ve erkeğin bu konuda bir farkı var sadece. Kadın anne olduktan sonra başka seçeneği olmuyor. O artık anne, içinden çıkardığı bebek onun sorumluluğunda. Bu sorumluluğu herkes farklı şekilde yaşıyor olabilir ve fakat anne olan her kadın bu sorumluluğu yaşıyor. Erkek ise pek öyle değil. İçinde o sorumluluğu hissederek hamilelikten itibaren “baba” vasfına bürünen erkekler olduğu gibi, kanlı canlı bebeyi görmesine kucağına almasına rağmen kendisini “baba” hissetmeyen, sorumluluğu içinde hissetmeyen, hissetmek için çaba harcamayan nice erkek de var. Ebeveynliği kabulleniş ve çocuğa sahip çıkışla ilgili kalıplarımız kendi çocukluğumuza dayanıyor. Gördüğümüz ebeveynlik yaklaşımları, ne kadar iyi ebeveynlik gördüğümüz ve bebeklikten itibaren bizi yetiştirenlerle kurduğumuz bağlanma şeklimiz, nasıl bir yetişkin ve ebeveyn olacağımız konusunda etkili. Bu derin konulara da girmeyeceğim şimdi. Çok uzun mevzular…

Anneler günü sebebiyle annelerin ne kadar fedakar ve cefakar olduğu vurgulanıyor. Bu anne olan kadını yüceltmek için yapılıyor elbette. Bunun ardında bir kötü niyet yok. Ancak ben çocuğumun beni “fedakar” olarak tanımlamasını istemem. Ben anneliğin gerektirdiği şekilde davranıyorum, kendi yaşam görüşüm, eğitimim ve annelik anlayışıma göre yaşıyorum ebeveynliği. Ve bu bir fedakarlık değil. Ben çocuklu bir insan olmaya karar verdim ve hayatımı buna göre değiştirdim. Fedakarlık denilince kendinden vazgeçmiş, yaşamak istediklerini bir kenara koymuş, çocuğu için saçını süpürge etmiş bir model geliyor gözümün önüne ki çocuğuma böyle model olmak istemem. Beni böyle hatırlamasını ya da tanımlamasını da istemem. İleride anne olduğunda “fedakar” olduğu için değil, ebeveynlik bir çocukla böyle ilgilenmeyi gerektirdiği için yapsın ne yapacaksa. Çocuğum uyandığında gece kalkıp ona eşlik etmem, beslemem ya da onu yeniden uyutmaya çalışmam bir fedakarlık değil, ebeveynliğin gerektirdiği bir davranış. Bu durumu “uykumdan fedakarlık ediyorum” diye görürsem hem mutsuz olurum hem çocuğumun omuzlarına yük bindirmiş olurum. Çocukla birlikte uykusuz kalınıyor, yorgun olunabiliyor, çocukla yapılabilecek faaliyetler dışında pek birşey yapılamayabiliyor bunların hepsini biliyorum. E bunları yaşamayacaksak neden ebeveyn olmaya karar veriyoruz. Hayatımızda bu kadar köklü bir değişiklik yapmaya karar verip dünyaya bir çocuk getirip, bedenimizin ayarını bozup, hormonlarımızı saçmalatıp sonra da “hayatımızda birşey değişmesin, herşey eskisi gibi sürsün” demek kadar absürt ve dengesizce bir istek olamaz. Eskisi gibi sürmeyen her durumu “eski hayattan feda edilen yaşantılar” olarak görmek tam bir mutsuzluk kaynağı. Hiç birşey değişmesin istiyorduysan niye ebeveyn oldun. Ya da bir düşün hayatındaki bu değişime neden ayak uyduramıyorsun. Çocuksuz hayat özlemi içinde yanıp tutuşup, şimdi ve burada olan çocuklu hayata adapte olamıyorsun. Bir terapist olarak bunun üstünde çalışman gerektiğini söyleyebilirim. Demek istediğim şu ki ebeveyn oluyorsan hayatın değişecek. Bunu kabul edemiyorsan, sorun yaşıyorsan bu durum üstüne çalışacaksın. Değişime direncini çözeceksin, sorumluluğunu alamayışınla ilgili düşüneceksin. Yetişkin olmak bunu gerektirir. Farkındalığını yükseltmek ve kendini gerçekleştirmek için çalışacaksın ki hem iyi bir ebeveyn ol, hem de çocuğuna sağlam bir rol model ver.

Gelelim "fedakar anne" klişesine. Ben fedakar bir anne değilim. Gerekiyorsa yemem yediririm, içmem içiririm ama bunu fedakarlık olarak görmem, anne olduğumdan, çocuğum için yapmam gereken “normal” davranış olarak görüyorum bunu. Çocuğum bebekken “kendime kalan zaman” daha azdı. Büyüdükçe bu süre artıyor. Çok iyi biliyorum ki önümüzdeki 6 yıl boyunca giderek de artacak "kendime kalan" zaman. Ve kızımın yaşamının üçüncü altı yıllık periyodunun başlaması ve ilerlemesi ile ben çocuğumdan zaman talep eder hale geleceğim. 0-6 yaş bu açıdan ebeveynin çocuğa en yoğun zaman ayırdığı, hayatını çocuk için en fazla değiştirdiği dönem. 6-12 yaş çocuğun okul hayatının başlamasıyla ve öz bakım becerilerindeki artışla, ebeveyne, bebekliğe oranla, daha az ihtiyaç duyduğu dönem oluyor. 12-18 yaş ise mümkünse ebeveyniyle karşılaşmadan aynı evin içinde yaşamaya çalıştığı ve ebeveynin “evladım bir yüzünü görseydik” cümlesine ısınmaya başladığı dönem oluyor.

Ve yıllar o kadar hızlı geçiyor ki, biz ilk 6 yılı tamamladık da yedinci yılın içinde ilerliyoruz. Eminim ikinci 6 yıllık periyodun bitişini yazarken “nasıl geçti zaman, daha dün gibiydi doğumu” derken bulacağım kendimi.

Canım kızım, hayatımda aldığım en doğru ve yerinde karar seni doğurmaktı. İleride birgün bu yazı eline geçer de okursan bil ki; senin için yaptıklarım fedakarlık değil, iyi bir ebeveyn olmak için uğraşma çabamdı. Sen de anne olduğunda çocuğunu sevdiğin için yap tüm yaptıklarını. Ben senin için y

aptıklarımın ne kadar yeterli ya da yetersiz olduğunu objektif olarak değerlendiremem. Amacım seni mutlu ve farkındalığı yüksek bir birey olarak yetiştirebilmek. Ben bunu destekleyebildiğim kadar desteklerim, Üçüncü altı yıllık periyottan sonra (yani 18 yaşını doldurup resmi olarak yetişkin olduğundan itibaren) top sende. Nasıl bir insan olmak istediğine karar verir ve o yolda ilerlersin. Sağlığım elverdiğince de senin yanında olurum, ihtiyacın olan desteği veririm. Fedakar olduğum için değil seni sevdiğim için.

doğurmuş...

doğurmamış...

doğurduğunu bağrına basmış...

doğurduğunu bağrına bile basamamış...

doğurmadığını bile bağrına basmış...

kendi anne olan...

vicdanı anne olan...

ruhu anne olan...

bütün kocaman yürekli kadınlara...

ve bir evlada anne gibi şefkatle sarılabilen adamlara selam olsun...

Anneler günü kutlu olsun


263 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Başarılı çocuk yetiştirmek isteyenler parmak kaldırsın!

Ebeveyn olma yolculuğu ilk olarak cinsiyet konusunda beklentilerle başlar. Kız olsa... erkek olsa... Çocuğun sağlıksız doğabileceği kaygısıyla insanlar cinsiyet tercihlerini ifade etmeyi bıraksalar da

16 Ağustos ve Sonrası...

1997 yılında Marmara Ünivesite'sinden psikolojik danışman olarak mezun oldum. Yalova'da yaşamayı tercih ettim, ve kendi alanımda iş bulamadım. Kendime hiç uygun olmadığını, ancak deneyimledikten sonra

bottom of page